Almanya’da
tanışıp Hollanda'yı beraber gezdiğim iki İtalyan kız arkadaşım beni İtalya'ya davet etmişlerdi. İlk kez İtalya'ya gidiyordum. İlk günümde de, 10
kişilik kalabalık ailenin bir araya geldiği bir akşam yemeği tertip edildi. Evin
ananesi bir İtalyan klasiği olan lazanya pişirmiş, kaliteli kırmızı şaraplar
açılmış, tam bir sanat eseri gibi sofra donatılmıştı. İnanılmaz neşeli bir
ortam, gülüşmeler ve esprilerle dolu samimi bir anda, heyecanla beklenen
lazanya da fırından çıkınca her şey tamamlandı.
İlk dilim de misafir olmam
dolayısıyla tabi ki bana verildi.
Lazanya yalnızca
İtalyan mutfağının mükemmel bir lezzeti değil aynı zamanda ananenin de spesiyaliydi
ve ilk lokmayı ağzıma atmamla bir anda 10 kişilik o kalabalık masa pür dikkat
bana kilitlendi. Herkes tepkimi bekliyordu ama kokusu, görüntüsü bile insanın
ağzını sulandıran fırından yeni çıkmış bir lazanya ki, usta bir elden, tam da
yemeğin doğduğu topraklarda… Yani mükemmel olmama ihtimali, İngiltere’ye bir
yıl boyunca yağmur yağmama ihtimalinden bile daha düşük.
Tadını hala
unutamadığım o süper ötesi lazanyayı çiğnerken, bana merakla bakan o 10 çift
gözü daha da merakta bırakmamak adına, ağzımdaki lokmayı yutmadan beden dilimle
“çok güzel” demeye çalışmıştım, işte ne olduysa tamda o anda oldu.

Türkiye’de beden
diliyle güzel demek için avuç içinizi yukarı çevirip parmaklarınızı da
birleştirerek yukarı aşağı hareket ettirirsiniz. Türkiye’de “Güzel”
anlamına gelen bu hareket İtalya’da ise oldukça kötü bir manaya
sahiptir. “Ne halt ediyorsun?”, “Neden bahsediyorsun?” gibi
anlamlara gelen bu hareketi işte tam da lazanyayı çiğnerken, inanılmaz misafirperver
bu aileye karşı yapmıştım.
Eğer biri benden
sessizliğin tanımını yapmamı istese, işte tam bu anı tarif ederim. Zira ananenin
neye uğradığını şaşırmmış o bakışını hala aklımdan çıkartamıyorum.
Her ne kadar hemen
yanlış anlaşılmayı anlayıp, büyük bir çabayla izah etmeye çalışsam da, o
hareketi yapmam ve İtalya’da o hareketin tamamen farklı bir anlama geldiğini
hatırlamam arasında geçen o 5 saniyelik süre içerisinde ortam sanki bir anda 50
derece soğuyuvermişti.
Sonradan uzun
izahlar ve bitmek bilmeyen gülümsememle kendimi affettirmiştim. Hatta ve hatta
lazanyadan bir tabak daha yediğimde, şüpheye bile yer bırakmamıştım. Ama işte o
5 saniye yok mu…
Efe TANAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder