Günde 17 saat yemek yememek, gece 3.30’da güne
başlamak, 6 saat meditasyon – 4 saat dua, yataksız/çarşafsız bir şekilde yerde
uyumak, dünyayla iletişimden tamamen uzak olmak, kaldığım Budist Tapınağının
temel kurallarından yalnızca bir kaçıydı.
 |
31 yaşındaki bu yüksek kıdemli rahip, son 6 yıldır günde yalnızca bir öğün yemek yiyormuş ve her yılın 6 ayını bir göz odadan günde sadece bir kere çıkarak geçiriyormuş. |
Güneydoğu Asya’nın ekonomisi,
kendisi ve şöhreti ufak ülkesi Laos, her geçen gün güzelliği daha fazla fark
edilen ve keşfedilmeyi bekleyen bakir yerlerle dolu ve dünyanın geri kalanından
apayrı bir coğrafyanın parlamakta olan incisidir.
Yeryüzünde dinler
yüzyıllarca baskın oldukları coğrafyalarda yoğunlaşmış ve geri kalan bölgelerde de pek bilinmez kalmışlardır. Avrupa ve batısında
çoğunlukla Hıristiyanlık, Ortadoğu ve doğusunda çoğunlukla Müslümanlık ve
Uzakdoğu’da da daha ziyade Budizm, Hinduizm gibi dinler etkili olmuştur. Biz bulunduğumuz coğrafya açısından Hıristiyanlarla ve Musevilerle
yaşamışız ancak Uzakdoğu dinleriyle pek temas etmemiş olduğumuzdan,
Uzakdoğu dinlerine hem Türkiye, hem de Avrupa’nın geri kalanı pek yabancı kalmış.
Turist olarak Güneydoğu
Asya’da Budizm’in en yaygın olduğu ülkelerden biri olan Laos’a gitmişken Budizm
hakkında kitaplardan elde edebileceğimden çok daha farklı bir bilgi edinmek,
Budizm’i kendi topraklarında yaşayarak öğrenmek istedim. Laos'taki 3. gününde
başkent Vientiane yakınlarda bir ormanın içerisinde bulunan, ülkenin Ulusal
Meditasyon ve Rahip Yetiştirme merkezinde Budist rahiplerle birlikte yaşayarak
inanılmaz bir tecrübe yaşama fırsatı yakaladım.
 |
Tapınağın giriş yolunda, sabah 5'teki kahvaltımız için yemek toplamadan dönerken.
(Ellerimizdekiler yemek kaplarımız) |
Bu ismi bile pek
duyulmamış ülkedeki bir Budist tapınağında yaşamaya karar verdiğimi
Türkiye’deki arkadaşlarıma söylediğimde, her seyahatimdeki çılgınlıklarımı bilmelerine rağmen, "delisin sen" dediler. Fakat cesaret edip de gittiğim
bu ilginç yerde hayatımın en ilginç tecrübesini yaşadım.
Şehir merkezinde
curcuna içerisindeki otogardan zorlukla ayarladığım ve neredeyse parçalanmak
üzere olan eski püskü bir arabayla vardım “wat bana ko noi” Budist tapınağına.
Yanıma yalnızca birkaç gerekli şey ve fotoğraf makinemi almıştım, geri kalan
eşyalarımı da “Dünya’nın her yerinde bir dönerci vardır” ilkesini canlı
tutan, ülkedeki tek kebap restoranı işletmecisi İdris abiye bırakmıştım. Hatta
5 yıldır Laos’da yaşan İdris abi bile, tapınakta rahiplerle kalma fikrime inanamadı. “Tapınakta kalmak için kabul edilmezsem birkaç saat sonra
dönerim, yoksa 5 gün sonra görüşürüz” diyerek kebapçı İdris abinin yanından
ayrıldım. 5 gün sonra döndüğümde ise İdris abi belki bıraktığım gibiydi ama
benim için hayata dair birçok şey artık çok farklı bir anlam kazanmıştı.
Günde yalnızca iki
öğün yemek yenilen, öğlen 12’den sonra ertesi gün saat 5’e kadar yemek yenmeyen, günün ilk
öğünü olan kahvaltıya kadar yalnızca içecek içilebilen, günde 6 saat
meditasyon, 4 saat dua ayini yapılan, her gün aynı kıyafeti giyip, yalnızca halının üzerinde uyumama izin olan ormanın içerisindeki bu tapınakta, hem kurallar sayesinde, hem
de beraber yaşadığım Budist rahiplerden, çok şey öğrenmiştim. Yalnızca bedeni
ve ruhu terbiyeden çok daha fazla bir tecrübeydi. Hepsinden önemlisi Budizm’i,
Budizm hakkında fikir sahibi olunabilecek en iyi yerde gözlemliyordum.
Esnek bir anlayışa
sahip Budizm’de hiçbir şey zorunlu değildir. Dolayısıyla sizin yaptığınız sizi
bağlar. Zira neyin iyi neyin kötü olduğunu kişiler kendileri kavrayabilirler ve
Budizm’de kişinin yaptığı şeylerin kendi değerini belirlediğine inanılır. Yani
bizdeki “İyilik eden iyilik bulur” anlayışından çok da farklı değildir. Her
kural tavsiye niteliğindedir ve yanlış bir şey yapıp yapmadığınızın siz her
zaman farkındasınızdır ve bu da yeterlidir çünkü başarınızın da,
başarısızlığınızın da sebebi yaptığınız iyilik ve kötülüğün dengesindedir. Dolayısıyla
iyi bireylerin endişelenmesi gereken şeyler daha azdır.
.jpg) |
Odam ve oda arkadaşlarım. |
TAPINAĞA VARIŞIM VE KABUL TÖRENİM
Beni tapınağa getiren harap haldeki araçtan inip, etrafta şaşkınlıkla dolaşırken, dua
seslerinin geldiği yöne gidip kalabalığın arasına karıştım ve hiçbir kelimesini
anlamadığım bu dilde yapılan dini törene onların yaptıklarını taklit ederek
ayak uydurmaya çalıştım. Her ne kadar sanki her gün oraya gelip dua eden biri
gibi aralarına karıştığımı sansam da her halimden belliydi yabancı olduğum. Tören
biter bitmez başrahip yanıma gelip benimle tanıştı ve orada “Bay” adındaki genç
bir misafir budistin tercümesi sayesinde konuşmaya başladık. Başrahibe tapınakta
bir süre yaşamak istediğimi söylediğimde bana budist olup olmadığımı sordu,
neden kalmak istediğim ve bu benzer sorular sorarak beni tanımaya çalıştı.
Kendisine, Budist
olmadığımı ama Budizm’i öğrenmek ve tecrübe ederek yaşayışlarını görmek istediğimi söylediğimde, söylediklerimi tercüme edecek olan Bay
şaşkınlıkla bana bakakalmıştı. Zira “Budist olmak istiyorum” deseydim her şey
daha kolay olurdu ama aynı zamanda yalan da olmuş olurdu. Fakat tapınakta kalıp
kalmayacağıma karar verecek olan rahip, şöyle bir bana baktıktan sonra, İngilizce
olarak “Tamam kalabilirsin” dediğinde Bay duruma bir hayli şaşırmıştı
doğrusu. Muhtemelen dürüst olmam ikna etmişti rahibi çünkü Budizmde yalan en
kabul edilmez yanlışlardan biriydi.
Ardından orada
giyeceğim giysilerim teslim edildi, kalacağım yer gösterildi, yapmam gerekenler
ve uymam gereken kurallar anlatıldı. Bunları kabul ettiğimi söyledikten sonra
da tapınakta kabul törenim yapıldı ve artık 50 kadar rahiple beraber, Laos’un
başkenti Vientiane yakınlarındaki bir ormanın içerisinde 5 günlük deneyimim de
başlamıştı.
 |
Köylülerden yemek toplarken |
 |
Phouvieng ölü yakım yerinin içinde meditasyon yaparken. |
TAPINAK HAYATI
Yılda yalnızca
birkaç yabancının kabul edildiği tapınakta benden 1 ay önce bir İrlandalı
kalmış ve ilk kabul edilen Türk de bendim.
Tapınakta sabah 3.30’da
kalkılıp 1,5 saat toplu dua ediliyor, ardından civarda bulunan evler ziyaret
edilerek köylülerden yemek toplanıyor ve sabah 5 gibi bu toplanan yemekler
kahvaltıda yeniliyor, hemen ardından 2 saat meditasyon, sonra öğlen yemeği ve
tekrar 2 saatlik meditasyon ardından, 2 saat toplu dua ve tekrar 2 saatlik
meditasyon şeklinde bir düzen mevcuttu. Tüm bu koşuşturmacaya bir de öğlen
12’den sonra yemek yememek ve yalnızca günlük 5 saatlik uyku da eklenince
bünyeniz size biraz sitem etmeye başlıyor aslında. Kaldı ki bir yastık ve pike ile
birlikte direk olarak halının üzerinde yatıyor olmanız da yaşantınızı pek
kolaylaştırmıyor.
 |
Sol tarafta ölü yakım yeri, sağ tarafta meditasyon yaptığımız alan. (görüntü kayması panoramik çekim yüzünden) |
Tapınakta yalnızca
bir tane rahip iyi İngilizce konuşabiliyordu, o da Avustralya’da doktora
yapmış, oldukça bilge biriydi ve adı Phouvieng olan bu rahip aynı zamanda benim
“Vipassana” meditasyonu hocamdı. Meditasyon saatlerinde iyice kaynaşıp, uzun
muhabbetler etmeye başladıktan sonra Phouvieng’e meditasyonun yaptığım okçuluk
sporunda bana faydasının olabileceğini ve daha iyi öğrenmek istediğimi
söyledim. O da bana meditasyonun en ince ayrıntılarını göstermeye başladı. Son 3 gün, öğlen saatlerindeki dualara da katılmayarak zamanımı daha çok
meditasyona ayırmaya başlamıştım. Hiç anlamadığım bir dilde dua dinlemektense hayatın içerisinde de kullanabileceğim meditasyonu öğrenmek daha cazip gelmişti.
 |
Ölü yakım yerinin içinde ve yakınında gece meditasyonumuz. Solda bayan rahibelerden biri görülüyor. |
.jpg) |
İlk 1 saat uzunluğundaki meditasyonum. |
Budizm inancına göre
ölüler gömülmez, yakılırlar ve külleri serpilir. Bu tip yakma işlemleri de
genellikle tapınaklarda yapılmaktadır. İşte benim kaldığım tapınakta da bu ölü
yakım yeri (Krematoryum - Yakmalık) tam benim odamın ilerisinde, meditasyon
yaptığımız yerin de hemen yanında yer alıyordu. Phouvieng Meditasyona başlamamın
ikinci gününde beni ölü yakım yerinin hemen yanında ağaçlar arasında bir yere
götürdü ve orada 1 saat meditasyon yapmamı söyledi. Meditasyonum bittiğinde yanıma gelip, 3 hafta önce trafik kazasında ölen birinin külleri üzerinde meditasyon
yaptığımı söylediğinde o an için aslında pek de ürkütücü gelmemişti bu durum. Phouvieng’e benim yakım töreni görebilmemin mümkün olup olmadığını sordum. “Tabi, neden olmasın ama birinin ölmesi gerekir” dediğinde, böyle
bir şeye şahit olmamın birinin ölümüne bağlı olması gerçeği hiç hoşuma
gitmemişti. Orada kaldığım süre boyunca da civar köylerde kimse hayatını
kaybetmediği için ölü yakım töreni olmamıştı. Son günümde Phouvieng’le
otururken, “Aslında ölü yakım ayinine katılmadığıma sevindim” dediğimde,
Phouvieng “Zaten buralarda insanlar uzun yaşarlar, pek zor ölürler” diye
şakayla karışık bir cevap verdi.
Belki bir cenaze
törenine şahit olmamıştım ama çok daha ihtişamlı ve de neşeli olan büyük bir
seramoniyle 4 kişinin rahipliğe katılma törenini izleme fırsatı
yakalamıştım. Çok nadir gerçekleşen bu törene yalnızca 5 günlüğüne oraya gitmiş
biri olarak denk gelmiş olmam büyük bir şanstı. Ayrıca Phouvieng’in tören
esnasında beni tapınağın ana binasının içine sokması sayesinde de tüm seramoniyi
baştan sona gözlemleyebilmiştim. Kadınların ve düşük mertebeli rahiplerin
giremediği tören alanına bir şekilde girebilmiştim ve rahipliğe kabul edilen bu
kişilerin hayatlarının dönüm noktası olan bu ana şahitlik etmiştim.
 |
Tapınağın içi |
 |
Phouvieng ile beraber. |
Budistler dürüst,
iyi niyetli, kendilerine zarar veren böcek veya hayvanların bile canını
yakmayan, haklarında bilgi sahibi olan hemen herkesin pek düzgün insanlar
olarak tanımlayacağı kişilerdir. Fakat nihayetinde onlar da insan ve insanın
olduğu yerde çatışma kaçınılmazdır. Ancak aynı yerde yaşayan böyle kalabalık
bir gruba göre oldukça huzurlulardı.
Budizm'i bir din ya da sadece bir felsefe olarak kabul etmek mümkün fakat hoşgörü ve saygı üzerine kurulu 2.500
yıllık tarihe sahip bu öğretiyi yerinde öğrenmek beni bütün önyargılarımdan
arındırdı.