Bir avukat olarak
Küba’da ve Fas’ta duruşma izleme hevesim neredeyse tutuklanma ile
sonuçlanıyordu, Myanmar’ın başkenti Yangon’da da aynı riski almamak için binaya
girmeden önce kurallardan emin olmak istemiştim. Kuralları ve fotoğraf çekep çekemeyeceğimi öğrenmek istiyordum ama etrafta ingilizce bilen bir kişi
bile yoktu. Bir anda 5 yaşlarında küçük bir çocuk benim kapıdaki görevlilierle iletişim sorunu yaşadığımı görünce yanıma gelip iyi bir ingilizceyle, yardım edip edemeyeceğini sordu.
Sabun gibi görünen bu kremi Myanmarda hemen herkes yüzüne sürmekte. |
Sonradan ailesi ile
tahtadan yapılma bir barakada yaşadığını öğrendim. Zor bir hayat yaşadığı her
halinden belliydi, İngilizceyi de turistlerle konuşarak öğrendiğini söylemişti.
İngilizce öğretmenlerinin bile yol tarif edecek kadar dil bilmediği bir ülke
için mükemmel konuşuyordu. Bir anda adliyeye girmekten çok onunla gezmek daha
ilginç gelmişti. Adliyeden henüz çıkmış olan aşırı şatafatlı giyinmiş birinden
içeriye girmemin yasak olduğunu öğrenmişti. Çok ilginç bir görüntüydü benim
için. Ufacık ve fakir bir çocuk, çok zengin bir avukatın benimle iletişim
kurması için yardımcı oluyordu.
- Bugün bana rehberlik
yapmak ister misin? – diye sordum.
- Tamam. Ben zaten
turistlere hep yardımcı oluyorum – diye cevapladı. Ardından da, bana Jugi
diyebilirsin diye ekledi.
![]() |
Jugi ile beraber. |
Zaman Makinesi İcat
Edilene Kadar, Myanmar’a Gidip Geçmişi Yaşayabilirsiniz
Önceden Burma adıyla
anılan Myanmar dünyaya kapılarını yeni yeni açmakta. Myanmar, “Müslümanlar
katlediliyor” haberleri ile anıldığında ilgimi çekmişti ve tam da bu haberlerin
büyük yankı uyandırdığı dönemde ziyaret ettim ülkeyi. Her zaman ki gibi
medyanın önyargılı ve abartılı haberler yaptığını yerinde görmüş oldum. (Ziyaretim 2012 yılında. O tarihte ufak haberler abartılmış olsa da sonra ki yıllarda büyük çatışmalar yaşanmıştır. 2017 yılında Birleşmiş Milletler Myanmar'ın müslüman azınlığa soykırım yaptığını ifade etmiştir.)
2011 Yılında kalkan
ABD ambargosunun ardından yarım yamalak bir demokrasi ile tanışmış ülke.
Yıllarca süren askeri rejim insanların düşünce yapılarının en derinine kadar
işlemiş. Akşamüstü dışarı çıkma yasağı çok önce kaldırılmış olmasına
rağmen akşam 8’den sonra sokakta birilerini bulmak ya da açık bir yer bulmak
pek zordu seyahat ettiğim dönemde.
Myanmar’ı dünyanın
geri kalanına benzeme sürecine başladığı dönemde, ambargonun kaldırılmasından
çok kısa süre sonra ziyaret etmiştim. Böylesine bakir bir ülkeyi kapitalist
markalar çevrelemeden gezmiş olmak çok ilginç bir deneyimdi.
Ülkenin bakirliği
eşsiz bir egzotiklik katıyor olsa da, böyle ülkelerde alışkanlıklarınızı
değiştirmeniz gerekiyor. 2012 Yılında Myanmar’da bulunduğum dönemde ülkenin en
lüks otelinde dahi kredi veya banka kartı kullanımı yoktu. Ülkeye gelirken
yanınızda ne kadar nakit getirdiyseniz o kadar harcayabiliyordunuz. O
banknotların da son derece gıcır olduğuna dikkat etmek gerekliydi tabi. Yoksa değişim yapmıyorlardı.
Gariplikler Başkenti
Böyle bir ülkede Jugi’den
daha iyi bir rehber bulamazdım. Beni turistlerin bilmediği, gitmediği yerlere
götürmesini istedim. Beni şoke eden yolculuğumuza da işte böyle başladık.
Şehrin merkezi
meydanından sadece 10 dakika yürüme mesafesindeki Yangon nehrini, botla geçtik
ve tamamen farklı bir dünyaya vardık. Yoksulluğun kelimelerle ifade
edilebilecek bir boyutu yoktu, Dala adı verilen bu bölgede.
Benim akıllı
rehberim bizi gezdirmesi için ufak üç tekerlekli bir bisikletçi ile anlaşmıştı
hemen. İnsanların çıplak ayakla dolaştığı, tahtalardan derme çatma yapılmış evlerle
dolu bir yerdi burası. Bir kilise, bir camii gezdik ardından sıra dışı bir
budist tapınağında da bana bol bol bilgi verdi. Bisikletçi hayran kalmıştı
Jugi’ye. Tabii ki ben de.
![]() |
Jugi ve Bisikletçimiz. |
Ardından bir pazar
yerine geldik. Hem pazar yeri hem de çöplük gibi olan bu alanda çürümüş hayvan
leşlerinin de etkisi ile inanılmaz ağır bir koku vardı.
Pazar alanında 25
yıl öncesinden kalma eski bir tetris oyuncağında Jugi’nin gözü kaldı. Satıcı
almayacağını anlayınca elinden alıverdi. Bir anda boynu büküldü ama hemen de
toparlandı. Alışkın olduğu bir şeydi sanki. İsteyip de parasızlıktan bir şeyi
elde edememenin verdiği bir üzüntü, 5 yaşında bir çocuk için çok derin bir şey
olsa gerek. Şımarık zengin çocukları gibi yaygara çıkartıp istediğini
aldıracağı bir ailesi de yoktu. Onun üzgün halini görünce hızlı bir duygu seli yaşadım resmen ve sanırım bir şeyi satın almaya hiç bu kadar
hızlı karar vermemiştim.
Pazar alanı. |
Temiz sade
duygulardan ibaretti bütün davranışları, küçücük bir çocuktu en nihayetinde.
Beni oyuncağı alırken görmemişti. Pazar alanından çıkınca verdim oyuncağı ama
kesinlikle almamak istedi. Nasıl olur? Gözleri parıldıyordu ama ciddi şekilde almamak için itiraz ediyordu. O an belki de, ona para vermek yerine bu oyuncağı vermekle
yetineceğimi düşünmüştü. Oyuncak güzel bir şeydi ama karın doyurmuyordu ki.
Sonra bir şekilde kabul ettirdim, mutluluktan nasıl teşekkür edeceğini bilemedi.
Kim bilir belki de aldığı en pahalı hediyeydi. Yaşadığı yerde daha iyi oyuncak
yoktu zaten. En azından çürümüş et kokusu içerisindeki o pazarda yoktu. Ama
dedim ya 25 yıl öncesinin oyuncağıydı. Muhtemelen başka bir ülkede bir çocuk 2
dakika bile elinde tutmazdı ama orası için ve onun için en iyi oyuncaktı.
Jugi ile gezimizi bitirdiğimizde tanıştığımız yere geri döndük. Uzaktan onun mutluluk içinde koşarak dilenen bir kadının yanına gidişini izledim. Belli ki annesiydi, sevinç içinde oyuncağını ve ona verdiğim parayı gösterdi. Yerde mutlu bir şekilde oturuşlarını izledim. Annesi evlerine
para getirdiği için, Jugi de yeni oyuncağı için mutluydu anlaşılan. Adliyede duruşma izlemek için yola çıkmıştım ama hiç beklemediğim şekilde sokakta yaşayan küçük bir çocuk ile geçirmiştim bütün günümü.
Efe TANAY