Seyahat ederken çok
fazla yer görme isteği bazen farklı ve çılgın yöntemler bulmayı gerektirebiliyor. Ermenistan seyahatimde işte tam böyle bir çılgın hikaye yaşadım. Başkent Erivan’dan, Karabağ’a gitmeye karar vermiştim fakat sabahtan başka yerler görmek için koştururken öğlen kalkan, günün son
otobüsünü ucu ucuna kaçırdım ve bir anda kendimi Ermeni askerlerin arasında
buldum.
Dağlık Karabağ, Ermenistan
ve Azerbaycan arasında kanlı bir savaşa sahne olmuş ufak bir şehir devlet ve
iki ülke arasında yıllardır devam eden aralıklı çatışmalarda hala her yıl
düzinelerce asker hayatını kaybetmekte. Zaten Türk olarak Ermenistan’da
garipseniyorsunuz, bir de üstüne böylesine problemli bir bölgeye ısrarla gitmek
istemeniz biraz şüphe uyandırıyor doğrusu. Gittiğim dönemde özerk bir bölge
olarak kabul edilen Karabağ’a ayrı bir vize almam gerekmişti. Aslında teoride
başka bir ülke olarak geçse de pratikte Ermenistan burayı kendi toprağına
katmış durumda. Yani başka bir ülke gibi ama pek de değil. Zaten Birleşmiş
Milletlere göre de Azerbaycan’a ait olsa da, Ermenistan sonradan bu bölgeyi
uluslar arası hukuku umursamayarak kendi toprağına dâhil etti son dönemde. Uluslar
arası hukuk ise bu konuya bir çözüm bulabilmiş değil. Zaten hukuk dediğiniz şey
her zaman olduğu gibi menfaatler doğrultusunda işliyor ve dolayısıyla bu ufak
kara parçasının geleceği hala belirsizliğini koruyor.
Karabağ’a giden son otobüs kaçınca otogarda hemen Rusça bilen bir görevli buldum. “Geç kaldın artık bugün gidemezsin” diye yanıtladı ama durur muyum? Yana döne bütün otogarı soruşturdum, taksi dolmuş yapan biri olduğunu öğrendim. Üstelik arabada tek kişilik yer de varmış. 3 Asker, ben ve şoför hemen yola koyulduk.
Ermenistan’a
gitmeden sadece bir hafta önce Azerbaycan’daydım ve Azerbaycan’daki tarih müzesinde,
Karabağ’da Ermenilerin Azerilere yaptığı kıyımı içeren bir bölüm de mevcuttu.
1992 Hocalı katliamı olarak geçmektedir bu olay. Şimdi bölgedeki bu büyük
soruna diğer taraftan da bakma fırsatı bulacaktım.
2014 Yılında pek
ciddi olmasa da bir sınır kontrolü vardı Karabağ girişinde, “sen Türksün zorluk
çıkartabilirler” dedi birkaç Ermeni arkadaşım. Bende işi riske atmayıp
Erivan’daki Karabağ konsolosluğuna gittim ve vize aldım. Vizeyi verecek kişi;
“Ben işe başladığımdan beri hiç Türk gelmemişti. Niçin gidiyorsun? Amacın ne?
Ne kadar kalacaksın? Nerede kalacaksın?...” gibi sorulardan sonra “Senin yanına
bir rehber verelim onunla git gel olmaz mı?” dedi. Kibarca geçiştirdim. Ajanlık
peşinde olmadığıma ikna olduğunda, giriş iznim olan vizeye kavuştum.
Ermeni askerle otogardan yola çıktık. Önde oturan askerin ufacık arabada bir
Türk ile olmaktan pek memnun olmadığı belliydi. Yanımda oturan ise durmadan
ithamkar sorular yöneltiyordu ama çok değil, 15 dakika sonra muhabbet gayet
samimi bir hal aldı. Bunda benim arkadaşça yaklaşımım etkiliydi elbette. 2
Tanesi ilk kez bir Türk’le tanıştıklarını söyledi, diğer asker ve şoför ise pek
ses etmedi bu konu açılınca. Neden ses etmediklerini ise kısa bir süre sonra
şaşırtıcı bir şekilde öğrenecektim. Bir haftadır Ermenistan’da gezen biri
olarak insanların bir Türk ile tanışma şaşkınlığa alışkındım. O kadar çok
soruları vardı ki, bir ara mülakatta gibi hissettim kendimi.
Karabağ’ın
Ermenistan’a nasıl dâhil olduğunu sorduğumda şoförün yüzünde, tamda bir Türk’ün
yüzünde Ermeni meselesi sorulduğundaki yüz ifadesi belirdi. Konu ekşiydi ama
cevap vermek istediği belliydi. Bazen daha konu açılır açılmaz eminsinizdir
karşınızdaki ile aynı fikirde olmadığınıza. İşte böyle konuşmalara başlamak hep
zordur. Çatışmaktan yorulacağı bir diyaloga girmek istemiyordu ama cevap
vermeden de duramadı. Bu soruyu sorduğumda sadece ikimizdik, etrafta kimse
yoktu, benzinlikte mola vermiş laflıyorduk. Bir çırpıda konuşmaya başladı,
hemde Türkçe! Şok olmuştum. Eşi Azeriymiş ve savaşın ardından bölgede kalan çok
nadir Azerilerden biriymiş, Türkçeyi de ondan öğrenmiş. Azeri Türkçesiyle, “biz
kimseyi katletmedik. Bu bir savaştı, ölenler sıradan bir savaşta ölenler gibi
öldüler, geri kalanlar ise göç etti” dedi. Bazıları Ermenilere cevaben Karabağ,
hocalı’da yaşananlar ile 100 yıl önce Osmanlı’da yaşananları kıyaslar. İkisi de
çok ama çok farklı hadiseler ve kıyaslamak yanlış olur. Benim yalnızca
dikkatimi çeken insanların bu tip hadiselere ne kadar çok taraflı bakıyor
olması. Kendilerine hiç suç atfetmiyorlar.
Şoförün bir anda
Türkçe konuşmaya başladığı benzinlikte molaya devam ederken, ben ve 3 asker
laflamaya başladık. Politika, tarih ne varsa konuşuyorduk. Bir konuyu izah
etmek için söylemem gereken kelimenin Rusçası aklıma gelmemişti. Cümleyi bir
türlü bağlayamadım. Aralarından sessiz olan, Türkçesini söyle dedi. Bazen
teknik kelimeler farklı dillerde aynı anlamlara gelir ama bu öyle bir kelime
değildi. “Sen bir söyle Türkçesini” diye tekrar sorunca, uzatmadım söyledim.
Anında tercüme etti. Diğer askerler de ben de şaşa kaldık. Meğer bir süre
İstanbul’da, Ermeni mahallesinde yaşamış. Hrant Dink hayattaymış o zamanlar. Bir
anda 10 dakika arayla beraber olduğum 4 Ermeniden 2’sinin Türkçe konuştuğunu
öğrenmiştim.
Şoför ile yaşadığım
diyalog daha da ilginçti ve tam bir hafta önce Azerbaycan’da ziyaret ettiğim
hocalı soykırımını içeren müzede bana bilgi veren çalışanın söyledikleri ile
tamamen çelişiyordu söyledikleri. Özetle, sınırın diğer tarafında hemen herkes
zıt görüşteydi. Azerbaycan, Ermenistan’ın mağduru, Ermenistan ise Osmanlı’nın
mağduru gibi genel bir algı mevcut ama Türkiye’ye yapılan baskılar Ermenistan’a
pek yapılmıyor. Hem de Karabağ’da yaşanan olaylar çok daha yakın tarihli
olmasına rağmen. Ermenistan’ın iddialarını bütün dünya dinlerken, Azerbaycan’ın
sesini dünya kamuoyunda duyan pek yok. Çünkü bu tip sorunlar aslında bir koz
olarak kullanılıyor uluslar arası arenada. Çin’e karşı Tibet bir şantaj,
Rusya’ya karşı şimdilerde Ukrayna ve Türkiye’ye karşı da Osmanlı zamanında
yaşanan Ermeni meselesi tam bir şantaj olarak kullanılıyor. Bu tip durumlarda
asıl amaç, mağdur ülkenin yanında olmaktan ziyade diğer ülkeye baskı uygulamak
oluyor aslında. Uluslar arası arenada güçlü olan ülkeler farklı yöntemlerle
Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkelere karşı bu hadiseleri her fırsatta bir koz
olarak kullanmaktalar. Dünyada düzinelerce ülkede hâlihazırda devam etmekte
olan ciddi sorunlar var aslında. Somali’de, Yemen’de, Mali’de ve daha birçok
bölgede zulümler yaşanıyor ama oralara müdahale bir çıkar sağlamadığı için
dünya medyası ve büyük güçler o konulara pek müdahil olmuyorlar.
Seyahat etmek, bu
gibi uluslar arası konulardaki münakaşalı konulara bakış açınızı da genişletiyor.
Yeter ki insanlarla tanışın ve konuşun. Bir Türk olarak, aklımdaki kalıpları
kırmak için Ermenistan’dan daha iyi bir ülke olamazdı muhtemelen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder